Özgür Aksoy’a kardeşinden mektup

4 Temmuz 2017 günü acı bir olayla aramızdan ayrılan Av. Özgür Aksoy’un kardeşi Önder Aksoy, Özgür Aksoy’a yönelik duygusal bir paylaşım yaptı… Önder Aksoy’un duydu dolu satırları şu şekilde;

 

‘’Abim Özgür AKSOY..

Kıymetli Dostlar,

Geride bıraktığımız 04 TEMMUZ 2017 Salı günü hayatımız büyük bir acıyla birlikte sonsuza kadar değişti.

Gemlik Cumhuriyet Halk Partisi gurup sözcüsü İlçe Belediye ve İl Genel Meclis üyesi abim Avukat Özgür AKSOY ve emniyet teşkilatımızda uzun yıllardır gururla çalışan Polis Memuru İdris BÜYÜKDÖNMEZ görevleri başında hain bir pusuyla şehit edildiler.

Zor günlerimizde bizleri yalnız bırakmayarak olayın meydana geldiği andan itibaren beni ve ailemi teselli eden, her türlü yardımı gösteren, cenaze törenine katılan, taziyelerini bildiren, yurt içi ve yurt dışından gelerek acımızı yürekten paylaşan her kesimden eş, dost ve akrabalara göstermiş oldukları yakın ilgi ve alakadan dolayı şahsım ve ailem adına sonsuz teşekkür ederim.

Hayattaki yegane gaileleri yaşadıkları toplumun menfaatlerini korumak ve yüceltmek olan gönlü birbirinden güzel bu iki iyi insan..! Kin, nefret ve kötülük tohumlarının ekildiği, zorbalığın, eşkıyalığın alkışlandığı, hoşgörünün ve nezaketin aşağılandığı, insanların birbirinden uzaklaştırılıp ayrıştırıldığı, yozlaşmış bir güruhun ürünü olan hastalıklı bir ruh tarafından, ailelerinden, sevenlerinden, hepimizin ortak geleceğinden koparılıp alındılar.

Avukatları baktıkları davalarla özdeşleştiren, yargıya taşınmış uyuşmazlıkların sebebi olarak gören zihniyete ve avukatları hedef alan sözlü, fiili ve silahlı saldırılara, cehalete binlerce defa lanet olsun ! ! !

Abim hayatı boyunca girdiği bütün davalarda karşı tarafın hassasiyetlerini sonuna kadar gözetti. Hiçbir davanın tadını çıkartmadı ve bu hususta kimseye asla müsaade etmedi. Karşı tarafın damarına basmak bir yana dursun hep saygılarını kazandı, selamlarını aldı. Müvekkilleri “hak ettin..” dese bile, O hak ettiğinden bir fazlasını asla kabul etmedi. Tazminat davası açabilecekken “Devlet kazanç kapısı değildir, işlemin iptali kafidir…” deyivermişti bir gün meraklanan bana.  Avukatlıktan mal mülk edineyim diye bir derdi hiç olmadı. Maddiyat abim için asla ilk sıralarda kendine yer bulamadı. Ailesi, sevdikleri, huzuru hep önde geldi ve çok şükür rahattı, sofrasından bereket hiç eksik olmadı. Rahmetli babamın nasihat ettiği gibi hiçbir hakimin adını ezbere bilmeye ihtiyaç duymadı, bir hakimle dosyasını konuştuğu tek yer duruşma salonuydu, elbette hakim, savcı arkadaşları, dostları oldu, ama onlarla asla kendi davalarını konuşmadı. O’nun kadar ilkelisini görmek de henüz bana nasip olmadı.

Çok değil, daha bir ay önce oğlu Civan’ı almıştı kucağına. Evladının kokusu burnunda ne de mutluydu. Aslında abim hayatı boyunca hep mutlu bir adamdı, hep güzel yaşadı ama ömrünün son 2 yılı bir başka güzel, bir başka özeldi. O sevilip sevdikçe hayatımız daha da güzelleşti. Yüzünden tebessüm hiç eksik olmazdı ama bu gülüşlerin anlamı, sebebi farklıydı.

Hayalleri vardı Abimin! Hayallerimiz vardı bizim!

Son zamanlarda daha çok konuşur olmuştuk çocuklarımızdan, bize, ailemize dair gelecek yıllardan. Yaşanılacak, paylaşılacak o kadar çok şey vardı ki… Daha doyamamışken birbirimize, sık sık dinlenilecek şarkılar, okunacak şiir ve kitaplar, gidip görülecek yerler ve hayatlarına dokunulacak dostlarla, insanlarla olunmalı derdi. Bazen, Ege kıyısında sakin bir kasabada düşlerdik hikayemizin sonunu. Paradan puldan uzak, gün batımında kalabalık bir sofrada huzurlu olmalıydık. Ata’dan dedeye geçen, iki yakaya olan hasretimiz her ne kadar çağırıp dursa da bizi oralara, O hep cümlenin sonunda dönüp dolaşıp gelirdi memleketine, çok sevdiği Gemlik’e !

Doğup büyüdüğü evler, çocuk olduğu sokaklar ve ağaçlar, can dostları, gençlik yıllarındaki bilardo salonu, sahil ve Lise Caddesi ve ilk heyecanı Gemlik Lisesi… Baksaydınız gözlerine, anlardınız bir çırpıda yüreğinden geçenleri. Nasıl da kahrolurdu hatıralarındaki o resim gün gün silindikçe. Geçmişe üzüldü üzülmesine ama son nefesine kadar Gemlik için büyük mücadele verdi. Memleketi için hissettikleri, heyecanı, ortaya koyduğu vizyon ve yapmak istediği işler gelecek zamanın bile ötesindeydi. Taşını, toprağını, denizini korumak, gelecekte bizlere yaşanabilir bir Gemlik bırakmak için elleriyle kazıyarak, kalemiyle yazarak, cübbesiyle savunarak, gecelerini gündüzlere katarak durmadan çalışırdı. Ve sizler uykudayken, gecenin sabaha, çınarın suretinin suya düştüğü yerde, dudaklarından dökülürdü kelimeler, şiir olur, zaferlerini müjdelerdi bize.

Şimdilik biz kaybettik, Gemlik kaybetti ! Ama kazanacağız da ! Adalete koşan yeni çocuklar doğacak Özgür adıyla, her birine anlatacağız seni, tertemiz düşlerini. Onlarla yeneceğiz cehaleti ve inanıyorum Aksoy olacak içlerinden biri.

Bu aralar sıkça duyduğum bir söz var. “Kelimelerin bittiği an..!” diye. Kelimeler, abimin gidişiyle bitmedi aslında… O’nu tarif edecek kelimeler zaten benim için hiç var olmadı. Ne kaybettiğimi, neyi kaybettiğimizi şayet biraz da olsa anlatabilseydim size yüreğiniz kanardı.

Ne demeli, nasıl anlatmalı bilmiyorum ama belki çok kısa da olsa…

Ağabeyimdi ama öncesinde atamdı, babamdı. Bana uzakları gösteren hocamdı. Evet, iyi, o çok iyi bir adamdı, dürüsttü, mertti, adildi ama bunlar onun için yetersizdi. Deniz derya gibi akla, engin ufuklara sahipti. İleri görüşlüydü. Aydınlıktı düşünceleri. En çok da kalbi güzeldi. O geniş gönlüne bunca insanı nasıl da sığdırmıştı. Anlatılamayacak kadar çok sevdi ailesini, dostlarını, sokakta oynayan çocukları, ağacı, kuşu peşindeki kediyi, yaratılanı, Yaratanı. Onurlu insanlara hayrandı. Vicdanıydı kıblesi. Mesleğinde dehaydı. Savaşı adaletsizliğe, cehalete karşıydı. Yakışıklı adamdı. İnce uzun dal gibiydi, ağırbaşlıydı, adımları yavaştı ama bakışları mızraktı. On kere düşünür bir kere konuşurdu… Biz susardık. Sesi davudi, nezaket giydiği en güzel ceketti. Yüzünde masumiyet, saçlarında ilkbahar, ellerinde denizin kokusu vardı. Hayatına dokunmadığı kimse kalmış mıydı acaba etrafında? Saza söze, sanatın nicesine, şiirin büyüsüne, tiyatroda başrole, kitabın binlercesine düşkündü. En çok da Nazım’a. Her sözünde, her hareketinde bir ders vardı. O’nun olduğu yerde umut vardı. Hiçbir şey için karamsarlığa kapılmadı ve asla mücadeleden vazgeçmedi. Boynu bükük nice insanlar, bizler dahil kim bilir kaç kez gittik yanına ve her seferinde nicemiz umut dolu döndük hayata. Abimi ne kadar anlatsam eksik. İçimde bir “yeterince anlatamadım” duygusu ki; gittikçe büyüyor, baş edemiyorum. Yüzü, neşesi, o büyük kahkahası geliyor aklıma… Nasıl özlüyorum. Nasıl özlüyor hele annem ve eşi. Nasıl özlüyoruz. Özlemek gibi de değil yaşadığımız, bir çeşit beklemek, sanki çıkıp gelecekmiş gibi…

Gidişinle hayatım artık asla eskisi gibi olmayacak biliyorum. Senin okumadığın şiirleri, kitapları okumak, gitmediğin, görmediğin yerleri görmek gelmiyor artık içimden. Bir yerlerde yeni şarkılar yazılacak dinleyemeyeceğim, bir yerlerde yeni filmler çekilecek izleyemeyeceğim çünkü renklerim sonsuza kadar soldu biliyorum. Sabahları büyük bir acıyla uyanıyorum güne. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum boş duvarlarda. O boşluk ki yayılıyor günüme, geleceğime. Gittikçe büyüyor durduramıyorum. Hoş, durdurmak da istemiyorum. Bir hiçlik duygusu yer etti içimde, çaresizim kendimi alamıyorum.Her yeni günde yeni acılar büyüteceğim ve yaşayacağım sonuna kadar her gün biraz daha yaklaşacağımı bildiğim için sana.

Yaşamın büyük ustası “aşk” demişti bir gün bana; Uğrunda savaşılandır, özlenendir, kovalanandır, ona bir daha dokunamama, sarılamama korkusudur ve acıdır, hasrettir ve kavuşamamaktır Aşk!

Aşk ile sevebilmek seni !

Bunu ilk hissettiğimde, yalnız başıma koşmaya başladım, gücüm, nefesim tükenene kadar.

Sonra birkaç kişi ellerini omzuma koydu yetiştim, uzanıp tutundum sana.

Biz içeri girerken onlarca eş dost yanımızdaydı…

Bir ara her şey uğuldamaya başlayınca, ateşin düştü bedenime…

Dışarıdaydım… Başımı kaldırıp kalabalığa baktım… Senin düğünün gibi hepsi de insan yüzlercesi oradaydı… Seni uğurlamaya gelen, Özgür’üne koşan binler olduk Gemlik meydanında..!

Türkiye’nin dört bir yanından ve uzak-yakın ülkelerden sevenlerin ulaştı, el açtı semaya.

Ve hala anlamaya çalışıyoruz bu kadar insana nasıl sevdirdin kendini.

Hastanede bana neden göz kırpıp tebessüm ettiğine bir türlü anlam verememiştim ama şimdi anlıyorum.

Evet! Senin ve Babam için bir şey yapabilirim!

Sen giderken üzerine örttüğümüz onurun, gururun olan Avukatlık cübben şimdilik emanetimdir ve bir gün onu giyeceğime dair sana söz veririm!’’

Gemlik Manşet Gazetesi

Gemlik Manşet Gazetesi @2017

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.