YASA HAYVANLARI KORUR MU?

Uzun süredir devam eden eylemler, açlık grevleri, sosyal medya baskısı, Erzincan orduevinde yaşanan işkence sonrası Sulh Ceza Hâkimliği’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu ve her gün yaşanan farklı bir işkence görüntüsünün toplumda yarattığı infial NİHAYET Adalet Bakanlığı’nı harekete geçirdi.

4 Ocak’ta görüşe gönderilen taslak, hayvan dostlarımızın yaşam hakları için önemli değişiklikler barındırıyor. Peki, taslak bu haliyle yeterli mi?

Taslağa göre sahipli/sahipsiz ayrımı yapılmaksızın, hayvanlara acımasız ve zalimce muamelede bulunanlar, eziyet edenler, haklı bir neden olmaksızın öldürenler ve hayvanları dövüştürenler 10,5 yıla varan hapis cezasıyla cezalandırılacak. Taslağın sevindiren tarafı hayvana işkencenin artık kabahat değil suç sayılması…

Ya yetersiz tarafları;

1- Sahipli hayvanlara karşı işlenen suçların sahibinin şikayetine bağlı tutulması.

Taslaktaki en önemli eksik; suçun şikâyete bağlı tutulması…

Kişi ‘’Canım istedi öldürdüm, hayvan benimdir, şikâyetim yok derse’’ savcı bu durumda ne yapacak?  Kişinin, hayvanın gerçek sahibi olup olmadığını nasıl tespit edecek?

Kaldı ki bir çok hayvanın sahipleri tarafından dövüldüğü, araba arkasına bağlanarak sürüklendiği, işkenceyle kesildiği hatta tecavüze uğradığı da ortadadır.

Hiçbir canlının yaşam hakkı bir insanın şikâyetine bağlı tutulamaz. Suçun mutlaka resen kovuşturulması gerekir.

2- Sahipsiz hayvanlara karşı işlenen suçların Orman ve Köy işleri Bakanlığının yazılı başvurusuna bağlı olması.

Bakanlığın mevcut yasadaki idari para cezalarını kesmekte dahi yetersiz olduğu malumken, iş yükünün daha da arttırılması doğru mu?

Sahipli – sahipsiz hayvan ayrımı olmaksızın suçun savcılık tarafından resen kovuşturulması şarttır. Yazılı başvuru beklenmemelidir.

3- Cezaların alt sınırı.

On buçuk yıla kadar hapis cezasının oldukça tatmin edici olduğu düşünülebilirse de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun benimsediği orantılılık ilkesi gereğince cezalar genelde alt sınırda ya da alt sınıra yakın verilmektedir.

Taslakta alt sınırın 2 aya kadar düşmesi paraya çevrilme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, erteleme hükümlerinin uygulanması anlamına gelmektedir. 2 aylık cezanın caydırıcılığı ve toplumda yaratacağı tatmin duygusu ise şüphelidir.

4- Suçun tek kalemde düzenlenmiş olması.

Taslağın genel ifadelerle düzenlenmiş olması yetersiz ve anlaşılabilirlikten uzaktır. Özellikle hayvanların cinsel istismarı suçunun ayrıca düzenlenmesi şarttır. Ceza kanunu sistematiği çerçevesinde insana karşı işlenen suçlar nasıl ayrı ayrı düzenlendiyse hayvanlara karşı işlenen şuçların(öldürme-yaralama-dövüştürme-istismar-kötü muamele-terk) ve cezalarının da  ayrı ayrı düzenlenmesi ve TCK da da bu doğrultuda düzenleme yapılması gerekir.

 5- Suçu işleyen kamu görevlileri ile ilgili bir düzenleme olmaması.

Suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlı olarak işlenmesi halinde cezanın arttırılması gerekmektedir.

Ancak buna bağlı olarak uygulamada da değişime gitmek hayvanlar için asgari yaşam alanı sağlayabilmek şarttır. Gerekli ekipman, yer, çalışan ve veteriner sayısında ki yetersizlikleri çözmek, hayvan popülasyonunu kontrol altında tutmak en önemli çözüm yoludur.

413 km2 yüzölçümüne sahip Gemlik’te iki veteriner hekim , takribi 250m2 hayvan barınağı ile  hayvan haklarının ve dolayısıyla insan haklarının ihlal edilmeyeceğini ummak  zaten ütopyadır.

 

6- Hayvan ticareti ile ilgili bir düzenleme olmaması.

Esir tutularak zulmedilen hayvanların yaşam hakları güvence altına alınmalı, merdiven altı cins hayvan üretiminin önüne geçilmelidir. Kürkü için öldürülen hayvanlar, sirkler ve mezbahalar ile ilgilide düzenleme yapılması gerekmektedir.

 

PEKİ NERDEN ESTİ BU DEĞİŞİKLİK?

Hayvanlara yapılan işkencenin giderek artan dozu karşılığında mevcut sistemin ceza öngörmemesi, “hatta onları can bile görmemesi”  içinde adalet duygusu barındıran herkesi çileden çıkardı. Eziyet gören zayıf-zulmünü arttıran zalim-sessiz kalan adalet..

Kimileri ise bu sorunu “o kadar derdin içinde bir hayvan hakları eksikti” sığlığında değerlendirdi.. Oysa “o kadar derdimizin” olmasının sebebi belki de bir çoğumuzun içindeki NEFRET bir diğer çoğunluğumuzun içindeki KAYITSIZLIKTI..

Psikologlar “bir canlının acı çekmesinden zevk almanın, acilen durdurulması hatta tedavi edilmesi gereken bir bozukluk” olduğunu söylediler. Bizse bunu deneyimleyerek öğrendik. Erzincan’da önce kediye işkence yaptığını gördüğümüz şahıs çok kısa bir süre sonra polisi darp etti. Tüm seri katillerin öncesinde birçok hayvan öldürmesi bir tesadüf değil elbette. İyilik gibi kötülükte öğrenilebilen bir ALIŞKANLIK..

 

   İnsanların eziyet etmek için özellikle hayvanları seçmesindeki en önemli sebep ise;

Hayvanların savunmasız, güçsüz ve sessiz olmalarıdır. Tıpkı çocuklar gibi…

Cezaların yeterliliğini değerlendirirken bence bir kez daha düşünün… Çünkü kötüleri affetmek çoğu zaman iyileri cezalandırmaktır…

 —————————————————————————————————————————

TUİK RESMİ VERİLERİ;

-2015 yılında Türkiye’de işlenen suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işlendi.

-Türkiye çocuk istismarında Dünya 3. Sü oldu.

– Türkiye Psikiyatri Derneği yaptığı araştırmada, ülkemizde istismara uğramış çocuk oranını yüzde 33 olarak tespit etti. Bu rakam her 3 çocuktan 1’i demektir.

– Şiddeti Önleme Ve Rehabilitasyon Derneğinin ‘2016 Çocuk İstismarı Raporu’na göre son 10 yılda çocuk istismarı vakaları yüzde 700 arttı. 

– Türkiye kadına tecavüzde Dünya 22. Si.2006 yılında 528, 2007 yılında 473, 2008 yılında 577, 2009 yılında 652 kadın tecavüze uğramış. 2015 yılında suç mağduru çocuk sayısı ise  yılda 122 bin, bunların 13bini cinsel suç mağduru.

 

ECPAT 2015 yılı Türkiye Raporuna göre; çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grubu oluşturuyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.