Umurbey’in Beyleri – İsmail İşel

UMURBEY’İN BEYLERİ…

Umurbey! Gemlik’in 4 km güneydoğunda, yamaçta yer alan, 1468 yılında Lala Şahin Paşa’nın torunu olan Musa beyin oğlu Umur bey tarafından kurulmuş, havasıyla, suyuyla, insanlarıyla, kültürüyle, doğasıyla, siyasi tercihleriyle hep kendine has bir yer olmuştur. 1952 yılında belediyesi olmuş, 2009 yılında ise belediyesi kapatılarak mahalle statüsüne sokulmuşsa da, Umurbey, Umurbeyliler için her daim köyleridir.

Umurbey, Gemlik ve hatta ülke tarihine ilişkin önemli kişiler yetiştirmesi bakımından da oldukça önemlidir. Öyle ki, Gemlik tarihine damgasını vurmuş önemli kişilerin Umurbeyli oldukları veya Umurbey’de yetiştikleri görülüyor.

Günümüzde tarihi kişilikleri ancak bir mahallenin isminde veya bir okul adında bilir, duyar olduk. Özellikle genç nesiller, tarihi kişilikler hakkında en küçük bir fikir sahibi bile değiller. Oysa geçmişi öğrenmek, geçmişteki önemli insanları bilmek hem bir arada yaşama kültürü, hem de sağlıklı bir gelecek yaratmak için son derece değerli. İşte bu yazıyla, bir yandan günlük hayatta adını sıkça duyduğumuz kişilerin tarihsel önemini hatırlatmak isterken, bir yandan da Umurbey’in Gemlik için önemini vurgulamak istedik.

Bu kişilerden en bilineni hiç şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti 3. Cumhurbaşkanı da olan Mahmud Celal Bayar. Bayar, Osmanlı-Rus Savaşı’ndan dolayı Tuna boylarından göç edip Umurbey’e gelen bürokrat bir ailenin çocuğu. Ailenin binlerce kilometre uzaktan gelip Umurbey’e yerleşmesi ise tesadüf değil. Bayar’ın babası Abdullah Fehmi bey bir öğretmen ve göçle birlikte Umurbey’deki Rüştiye’de baş öğretmen olarak göreve başlıyor. Göçten 5 yıl sonra, 1883 yılında Umurbey’de dünyaya gelen Bayar da, temel eğitimini Umurbey’de alıyor. Bayar’ın siyasi hayatını ve devlet adamlığını bilmeyen yok gibi. Bunun yanında birçok çağdaş eğitim kurumunun açılmasında öncülük etmesi, İş Bankası’nı kurması, Sunğipek ve Merinos fabrikalarının kuruluşunda da aktif rolü Bayar’ın bölgeye ve ülkeye yaptığı önemli katkılar arasında sayılabilir. Tüm bunlardan ayrı olarak Celal Bayar bir gazidir. Kurtuluş Savaşı’nda Galip Hoca adıyla Ege Bölgesi’ni örgütleyen, düşmanlarca başına ödül konulan, tutuklanan, İstanbul’un işgali üzerine Bursa’ya gelip isyan bastıran önemli vatansever, Kurtuluş Savaşı sonrası  Lozan Anlaşması heyetinde de yer almış büyük bir devlet adamıdır Umurbey beyi Bayar. Atatürk’ün sağ kolu ve başbakanıdır. 22 Ağustos 1986 tarihinde 103 yaşında vefat eden Celal Bayar’ın anıt mezarı, doğduğu ev, müze ve kütüphanesi halen Umurbey’de ziyaretçilere açıktır.

Umurbey’in bir diğer beyi, Celal Bayar’dan sadece 7 yıl sonra dünyaya gelen Doktor Ziya Kaya’dır. İsmi Gemlik’te bir mahalleye verilmiş olduğundan günlük hayatta çok duyulan bir isim olmasına rağmen, günümüzde kim olduğu pek de bilinmeyen bir kişidir. Ziya Kaya da bir Umurbey beyidir. İlk  ve ortaokulu Umurbey’de okumuş, Celal Bayar’ın babası Abdullah Fehmi’nin öğrencisi olmuştur. Tıp tahsili yapmış, Balkan, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı boyunca cephelerde tabiplik göreviyle gazilik madalyasına hak kazanmıştır. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan Damat Ferit Hükümeti Bakanı Ali Kemal’i vatan haini ilan edip düelloya çağıracak kadar cesur bir vatanseverdir. Kurtuluş Savaşı sonrası Gemlik’e dönen Dr. Ziya Kaya, Gemlik’te de çok sevilmiştir. Nasıl sevilmesin ki! Kendisi, hem yurtsever, hem gazi, hem de ilçenin yegane doktorudur. Üstelik hastaları genelde ücretsiz tedavi eden, son derece idealist ve aydın bir doktor. Bunun yanında Cumhuriyet sevdalısı ve Atatürk’e gönülden bağlıdır. Çok şık ve kibar biridir. Gemlik halkı Dr. Ziya Kaya’yı çok sever ve belediye başkanı seçer. Kendi isteğiyle bıraktığı belediye başkanlığı görevine, 20 yıl sonra bir daha aday olduğunda, bir daha seçer. Ziya Kaya aynı zamanda önemli bir şairdir. Gençliğinden itibaren yazmış olduğu şiirler önemli dergilerde yayımlanır. Aynı dönemde yaşadığı Adolf Hitler’e, “Deccal” adında şiir yazıp yayımlamışlığı bile vardır. Doktor Ziya Kaya, 1953 yılında 63 yaşında ani bir rahatsızlık sonucu hayata veda ediyor. Celal Bayar’la da dostluğu olan Dr.Ziya Kaya’nın, Sunğipek fabrikasından getirerek Gemlik’i elektriğe/aydınlığa kavuşturan ve Gemlik iskelesini yaptıran belediye başkanı olarak da Gemlik tarihine çok önemli katkıları olmuştur. Bildiğim kadarıyla Dr. Ziya Kaya, en son 100. doğum günü münasebetiyle 1990 yılında, Av. Nezih Dimili döneminde, Gemlik Belediyesi organizasyonuyla anıldı ve adına bir de panel düzenlendi. Aradan geçen 27 yılda, bu çok değerli Umurbeyli beyimizin ismini mahalle adı dışında duyan oldu mu acaba?

Umurbey’in önemli beylerinden biri de Ömer Çırgan. Ömer bey de 1874 yılında Umurbey’de doğmuş, Umurbey Rüstiyesi’ni bitirmiş, O da diğer beyler gibi Bayar’ın babası olan Abdullah Fehmi beyin öğrencisi olmuştur. Ömer Çırgan, Gemlik’in ilk Türk ve Müslüman belediye başkanıdır. Bilindiği üzere Gemlik merkez nüfusu 1900’lü yıllara kadar Rum kökenli hıristiyan yurttaş ağırlıklı olduğundan, belediye başkanları da Rum kökenli hıristiyan yurttaşlardan seçilmekteydi. Ömer beyden önceki belediye başkanı; Restim Kiryako, ondan önceki Corci, ondan önceki ise Armut Yanot’tur.  Ancak 1914 yılında yayınlanan bir hükumet kararnamesiyle Türk müslüman nüfusa sahip Umurbey de Gemlik sınırları içerisine alınmakla, 1916 yılında yapılan ilk belediye başkanlığı seçimlerinde Umurbeyli Ömer Çırgan Gemlik Belediye Başkanı seçilmiş ve böylece Gemlik’in ilk Türk ve müslüman belediye başkanı olmuş, Yunan işgaline kadar da bu görevini sürdürmüştür. Ömer Çırgan 1937 yılında Umurbey’de vefat etmiş, oğlu Zühtü Mehmet Çırgan da 1950’li yıllarda Umurbey Belediye Başkanlığı yapmıştır. Umurbey merkezdeki “Çırganlar’ın Evi” anıt niteliğinde görkemli ve eşsiz bir yapıdır. Celal Bayar’la dostlukları da bilinen Çırgan ailesinin, Demokrat Parti’nin kuruluşu sırasında Celal Bayar’ı bu evlerinde misafir ettikleri ve Bayar’ın uzun bir süre parti çalışmalarını bu evden sürdürdüğü de bilinmektedir.

Dikkat edilirse, üç Umurbey beyinin hikâyesinin ortak noktası Umurbey Rüştiyesi’dir. Hiç şüphe yok ki, Umurbey Rüştiyesi olmasa, Abdullah Fehmi Efendi Tuna boylarından kalkıp Umurbey’e göç etmeyecek, o döneme göre ilerici ve bilimsel bir eğitim alamayan Umurbeyli bu beylerin hikayeleri de bu kadar tarihsel değerde önemli olmayacaktı. O halde, bundan 150 yıl önce Bursa’daki toplam iki Rüştiye’den birini Umurbey’e açtıran, bu uğurda köylülerini Rüştiye açılması için ikna eden, arsasını bağışlayan, her türlü fedakarlığı yapan, canını dişine takan Umurbeyli Hacı Ethem Ağa’yı da anmadan geçemeyiz. Dolayısıyla, bu anlamda bu değerli beylerin ağa-beyi de Umurbeyli Hacı Ethem Ağa’dır. Umurbeyli de bu tarihi eğitim gönüllüsünü unutmayarak eğitime verdiği önemi açıkça gösterir. Hacı Ethem Ağa ismi Umurbeyliler için oldukça saygın ve değerli olup, Ethem Ağa adına her yıl Umurbey’de anma etkinlikleri düzenlenmektedir.

Bu hafta, önemli bir haftaydı. 22 Ağustos’ta hemşehrimiz Celal Bayar ölümünün 31. yılında Umurbey’de anıldı. Yine bu hafta, ülkemizin kaderini değiştiren Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muhaberesi Zaferi’nin 95. yılını, 30 Ağustos Zafer Bayramını da kutluyoruz. Bu muhteşem zaferi kazandıran başta Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşlarını rahmet, minnet ve saygı ile buradan da analım.

Biz de, bu önemli haftada ikisi Kurtuluş Savaşı gaziliği madalyalı, biri Cumhurbaşkanı, ikisi Gemlik Belediye Başkanlığı yapmış, Gemlik ve ülke tarihine damgasını vurmuş Umurbey’in unutulmaz beylerini hatırlatıp, yad etmiş olduk. Umurbey her zaman güzelliklerini ve Gemlik için önemini korumaya devam ediyor, bundan sonra da edecektir. Eğitime, kültüre, Cumhuriyet değerlerine önem veren Umurbey’in tarihi değerdeki kişileri tabii ki yazıdaki anlattığımız “bey”lerden ibaret değil. Yeri gelmişken, Umurbeyli son Gemlik Belediye Başkanı olan Fatih Mehmet Güler beyi ve O’nun değerli hikayesini de başka bir yazıda kaleme alacağımıza dair şerhimizi de hemen düşelim.

Günün önem ve anlamına biaen, yazıyı da büyük şair Nâzım Hikmet’in büyük kısmını Bursa Cezaevi’nde yazdığı ve Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı mücadelesini anlattığı Kuvâyi Milliye Destanı’ndan, Büyük Taarruz’a ve Mustafa Kemal’e atfet yazdığı bölümle bitirelim;

….

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “Üç,” dediler,
Sarisin bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.     

…     

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.